Share This Article
Başkalarıyla Aynı Şeye Bakmak Ama Farklı Bir Şey Görmek

Sıradışı düşünme kavramı, Latince meydana getirmek, doğurmak anlamına gelen “creare” kökünden türemiştir. Bu kavram, eski zamanlardan bu yana, düşüncenin var olduğu her alanda kullanılmıştır ve her toplumun kendine ait sıradışı düşünme biçimi vardır. Bunu, Japonların çiçek düzenleme sanatında bile görebilmek mümkündür. Kendi toplumumuza ait olan sıradışı düşünme örneklerini ise 13-16. yüzyılların İslam bilginlerinin çalışmalarında görebiliriz. Kendilerinden önce ortaya konulmuş olan disiplinleri, olabildiğince sistemleştirmişler, hatta yeni yöntemler geliştirmişlerdir. Bu asırlarda ilk olarak Merâğa’da(Azerbaycan), sonraları Semerkand, İstanbul ve İslam coğrafyasının muhtelif yerlerinde önemli rasathaneler kurulmuştur. Nasîrüddin Tûsî, Gıyaseddin Cemşid el-Kâşî, Uluğ Bey, Ali Kuşcu, Kadızade-i Rumî, Pîrî Reis, Takiyüddin gibi önemli bilginler, bilime ve insanlığa hizmet etmişlerdir. Bu dönemde birçok astronomi aleti yapılmış, her alanda olduğu gibi optik, tıp ve coğrafyada da önemli gelişmeler olmuş, önemli haritalar çizilmiştir. Bir başka örnek ise Bîrûnî’nin 27 yaşındayken 18 yaşındaki İbni Sînâ ile yazılı bir münazaraya girmesidir. Sizce konu ne olabilir? ‘Işığın sürati ölçüsüz müdür, yani namütenahi midir, yoksa zamanda ölçülebilir mi?’ Ne müthiş bir şey değil mi? Günümüzde böyle konuları tartışan gençler görebilmek neredeyse imkânsız. Çünkü sıklıkla kullandığımız “Bu iş tutmaz, müfredatta böyle bir şey yok, icat çıkarma, eğer iyi bir şey olsaydı daha önce birileri yapardı” gibi çocukluk döneminden itibaren kulaklarımıza fısıldanan klişeleşmiş cümleler, yeni neslin sıradışı düşünme becerisini köreltmektedir.